En sevilen romantik filmlerin sonu nasıl biter? El ele güneş batışına doğru koşarak? Birbirine sarılarak filan? Herhalde günümüz şartlarını yansıtan gerçekçi bir film olsaydı, aktörlerin kolunun altına bir lap top sıkıştırılmış, sevgilisine sarılırken bir yandan da cebindeki telefon çalmasın diye dua ediyor olurdu…diye…düşünüyorum ben.
Mesleği sağlık ve güvenlik ve çocuklarla ilgili olanları bunun dışında tutaraktan soruyorum herkese…Gerçekten ömürler, hayatların en güzel zamanı yılda taş çatlasa 2 hafta tatil için geçmiyor mu? Çocuklarımızı motive ediyoruz, sıkıştırıyoruz, dır dır başlarının etini yiyoruz…Çalışsınlar, başarılı olsunlar diye…Oluyorlar, büyüyorlar, şanslıysalar işlerini buluyorlar. Ve trraakkkk !!!
Bir kere işe başlarken, ‘Mesai saati’ terimi kaldırılmalı…Mesai saati haftada 7 gün, 24 saat artık. Gece gelen raporlar, bitmeyen sorular, Bizans oyunlarının sahne arkası derken, o telefon hiç susmuyor. Neden ? Çünkü ACİL ! Servisler kalkmadan yarım saat önce çarşaf çarşaf çıkacak analizler, raporlar hep bugüne…Neden? Çünküüü…evet, bildiniz. ACİL !
Neden peki? Çünkü günde 9 tane toplantı yapmaktan kimse iş yapamıyor da ondan. Toplantı sonucu sadece kim kime 90’dan çaktı, o akıllarda kalıyor…Gerisi, hep, kibarca bir profesyonellikle altı duble çizilen; ‘Bugün bitmesi lazım…’ E ne oluyor? Olan, bir delinin kuyuya bir taş sallayıp, 9 akıllının bunu çıkarıp çıkaramamasıyla ilgili, bir havuz problemi…
Bir adamı ya da bir kadını günde 14 saat çalıştırıp, (minimum 2,5-3 saat yolu da eklersek…E İstanbul trafiği !) Kalan 7 saatte hem çocuğunu görmesini, hem eşine zaman ayırmasını, hem de uyumasını beklersek…Haftasonu geldiğinde bilgisayarının yanından ayrılmasına izin vermez, iki edilecek lakırdıyı telefonla kesersek, çocuğuyla oynarken, işe çağırır ya da çağırmaktan beter edersek…Ancak böyle mi başarıdan başarıya koşuluyor?? Çalışan bir adamı veya kadını beyninin son hücresine kadar kullanıp, metrobüse bindiğinde çoktan bitkisel hayata girmiş gibi bakmasını sağlayarak mı verilen paranın karşılığı alınıyor?
Efsanevi bir haftadan sonra, geçen gece Kutay benden önce yattı; ben geldiğimde çoktan uyumuştu. Ben yattıktan 10 dakika sonra;
” 23 günlük raporların HEPSİNİ Mİ bastın?!?!” diye bir soru yankılandı odada. Madiba korkudan “Viyyykkk” diye bir ses çıkardı; ben de yattığım yerden zıpladım:
– “Neyy??”
– “Bastın mı HEPSİNİ?!?”
Yok, basmadan rahatlamayacak, belli…
– ” Hee bastım ..”
Evet, çoğumuza uykuda da rahat yok…Beyin denen organ, vücut bitap düştü diye, “İşte eve geldim, şimdi çocuğumla oynayacağım” dediğinde kendi kendini kapatamıyor, sıfırlayamıyor, durmuyor.
En büyük zenginlik sağlık ise; o zaman kim kime borçlu çıkıyor bu işlerin sonunda acaba?
Tatile çıkıldığında laptop’lar herkesten önce arabada… Eskiden “Hehe bizim şirket bana bilgisayar verdi” diye sevinirdik; artık modern çağın prangaları; akıllı telefonlar ve laptoplar oldu.
Sonuç olarak, çocuklar çok çalışmanın sonuçlarını nasıl değerlendiriyorlar acaba, bir sorsak mı kendimize? Her şeye yetişmeye çalışan, en başarılı olmak istediği yerde – yani evinde- kendini yeterince veremediği için suçluluk duyan, gece körlerinde iş yetiştirmeye çalışan, ACİL işleri halletmek için eve gelemeyen ebeveynlerine baktıkça, ‘Başarılı’ olmayı gerçekten istiyorlar mıdır acaba?