Bugünlerde nedense kafama çok takılıyor bu…Kendimizde, devlet dairelerinde, trafikte, ve hatta hatta yurt dışında…Neden hep bezginlik, bitmişlik, adaptasyon sorunları, boş vermişlikle başbaşa kaldığımızda, “Türküz işte…” diyoruz milletçe?
Ataşehir’de 2 devlet dairesine gittim bugün. Yerde resmen çöp vardı. İnsanlar kağıtların yanlarını, formların atılacak kısmını, içtiği suyun şişesini resmen yere atmışlar. Bir-iki kişiden bahsetmiyorum; sabahın köründe etraf çoktan batmıştı bile…Güleç yüzlü (!) memura ulaşıncaya dek 2 pet şişe ve 3 yumak kağıt tomarına kazara şut atarak ulaşabildim…
Sonra kuyrukta, iki kadın birbirine “Hanımefendi…” diye hitap ederek birbirlerine girdiler. Klasik sorun : “Birşey soruyoruz burada !!!!” Veznedekiler, yükselen seslere aldırış bile etmediler, böyle bir bezginlik olamaz. Onları da fazla suçlayamıyorum; her gün çöplerin arasında hanımefendi’lerin işini halletmeye çalışsam, herhalde bende kafamı kaldırıp, “N’ooluyor?” diye bakmazdım…
Sorguladığında, “Türkiye böyle…” diyoruz…Baksan, kimse memnun değil. “Bizim millet çöpünü yere de ataaar, kırmızı ışıkta durana korna da çalaaaar, yapar da yapar…” deniyor.
Eh, memnuniyetsiz Türk, yurtdışına çıkıyor diyelim. Hele ki bir süre için yaşamaya gidiyor olsun. O zaman evdeki “Türk’üz işte…” insanı, oralarda Türk mahallesi varsa önce orayı keşfediyor. Kendilerine sadece Türk’lerden oluşan bir çevre ediniyor. Evde zap yaparken, bir dakika durmadan geçeceği Türk filmlerinin hastası oluyor. Kebap nerede yenir, onu araştırıyor ve çoğu zaman da 10 cümlenin dışında yabancı dil öğrenmeden gerisin geriye buraya dönüyor. Gelir gelmez toprağı öpüyor. Kaymakamlığa gidiyor, dış kapıdan girmeden önce tükürüyor, içeride su içip kağıt bardağı yere atıyor. Trafikte 2-3 kişiyle dalaşıyor ve eve geliyor. “Yaşanmaz bu memlekette, şerefsizim…” diyor.
Kendi evinin dışında her yeri ‘benzetmek’, niye Türklük?
Trafikte kadınları taciz etmek, kurallara uymamak, niye Türklük?
Neden bizim milletin takma adı, koyun?
Niye yurtdışında Türk’lüğümüze yapışıyoruz o zaman ? Orada yanımızdan geçen birinin Türkçe konuştuğunu duyunca sarılasımız geliyor da, neden burada birbirimizi boğazlamaya pek meraklıyız?
Anzak Zaferinin 100. yılında, ‘Türk’ kelimesinin asıl anlamı gözler önüne bir kez daha seriliyken… 100 yıl önce ‘Türk’ olmak dünyaca, “Kahraman”, “Vatansever”, “Ülkesi için canını veren” demekken, 100 yıl sonra neden her pespayeliğin mazereti Türk olmak demek oluyor, ben anlamıyorum…
Kendinden başka kimseyi düşünmemek, kendi evinden bir adım dışarı attığında etrafını çöp çaputla doldurmak, aldırmamak, , boş vermek bir milletin mirası olamaz.
Olsa olsa, şanlı bir nesili kaldıramayan, medeniyet ve sağduyu yoksunu olan insanların ortak mazereti olabilir.
Ne mutlu Türk’üm diyene !!!
Kategoriler:Genel
Çok güzel anlatmışsınız. En kötüsü olumsuzluklarımızı sanki övünüyormuş gibi anlatıyoruz bazen, asla düzeltmemiz gereken davranışlarımızla yüzleşemiyoruz ve yine aynı davranışlardan şikayet ediyoruz.
BeğenBeğen