Ege’nin bebekliğinin her anının beynime kazındığından o kadar emindim ki…Hiçbir anını unutmama imkan yoktu, çünkü her dakikayı sindirerek, gözünün içine bakarak yaşamıştım- iyisini de, zor kısımlarını da.Şimdi bakıyorum da, pespembe bir bulutun içinden bir kaç anı bulmaya çalışıyorum sanki, gerçekten yazdıklarım çizdiklerim olmasa ne kadar az şey hatırlıyorum !! Duman bizim için devrim niteliğinde bir karar olmuştu; çünkü ben bu bebek olaylarından alnımın akıyla çıkmıştım, bitmişti.
Mini mini Duman’ı ilk kucağıma aldığımda onun hep ‘en küçük’, ve ‘ufak olan’ olarak kalacağını düşünüyordum- sanki ben ömrümün sonunda kadar bebek bakacaktım. Bunu karamsar anlamda söylemiyorum, hiç ateşlenmeyeceklerini bilsem (bu konu başka yazıda) herhalde en az 5 çocuğum olurdu. Seviyorum ben bu işi, severek yapıyorum.
Dün akşam babaanne ve dedesinin kucağında hepimize yetişen, emekleyen, ayağa kalkmaya uğraşan Duman’ı görünce bir tokat yedim sanki…Zaman çok hızlı geçiyor!! Ya ben bugünleri de unutursam, Ege’de olduğu gibi sislerin arkasından mı hatırlayacağım ben bu anları da? Duman evin en miniği ama büyümek için en sabırsız olanı aynı zamanda. Daha bir kaç an öncesi gibi onu eve getirmemiz, insanı sarhoş eden o bebek kokusunun bütün evi sarıp sarmalaması… 2 ay sonra 1 yaşında olacak- ama onu eve daha yeni getirmedik mi?
Evet uyumuyorum, evet yoruluyorum ama bu zamanlar bitsin istemiyorum. Bir an önce uyusun, bir an önce yürüsün, okula başlasın diyemiyorum. Ben bunları yazarken babasının kucağından bana ‘de de de deeeee !!” diye laf atan bu minik adam, bir kaç an sonra Ege gibi kendi dünyasını oluşturacak, istediği zaman gelip istediği zaman gidecek…Bu nedenle zamandan biraz yavaşlamasını istiyorum…
Çocuğunu seyretmek her annenin en sevdiği şeylerden biridir; ama ben bazı şeylerde yeniyim. Mesela 2 çocuk olunca onların birbirleriyle olan ilişkilerinin insanın içini nasıl pofuduk yaptığını bilmiyordum. Ege’nin onu kollaması, yanında debelenen ‘küçük yumru’yu PS3 oynarken bile yan gözle izlemesi, yaptığı sakat hareketlerde kumandayı fırlatıp kafasını vurmasın diye onu tutması bir daha ele geçmeyecek anlar. Hangi birinin resmini çekeyim, hangi birini kaydedeyim bazen şaşırıyorum.
Anların kıymetini bilebilmek, zorluklara değil, mutlu küçük anlara odaklanabilmek belki yaşla gelen birşey, belki karekterle…bilemiyorum. Başka bir yazıda daha yazmıştım ama yine yazacağım. Elinizden geldiği kadar çok resim çekin, not alın, hatıra defteri doldurun, ayrıntı yazın. Çünkü zaman, beni dinlemeyecek, yavaşlamayacak ve biz istesekte istemesekte biraz unutacağız.
Pazar gününüz, bol resimli, bol öpücüklü geçsin !
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.